Muhalefetin olmadığı yerde demokrasi olmaz

Gündeme ilişkin değerlendirmeler yapan Hüseyin Baş gençlerin uyuşturucu ve kumar  batağına çekildiğini belirterek bu konuda Türkiye genelinde çalışma başlatacaklarını söyledi.

Hüseyin Baş şunları söyledi;

“Siyasetçinin söylemlerinden dolayı yargılanacağı yer sandıktır”

“Biz siyasetçiler ifadelerimizden ötürü yargılanacaksak siyaset yapamayız. Biz muhalif siyasetçiysek veya iktidarda olan siyasetçiysek herhangi söylemimizden ötürü mahkeme salonlarında soluğu alacaksak ne devlet yönetebiliriz iktidar olarak, ne de muhalefet yapıp iktidarı doğruya sevk edebiliriz, yanlıştan sakındırabiliriz. Yer bizlerin yargılanacağı yer mahkeme salonları değildir. Bizlerin yargılanacağı yerler seçim sandıklarıdır.

“Muhalefetin yargı yoluyla baskı altına alınması, demokrasinin elden gitmesi anlamına gelir”

Muhalefetin olmayışı, muhalefetin konuşamayışı, muhalefetin yargı yoluyla bir şekilde baskı altına alınması Türkiye'de demokrasinin elden gitmesi anlamına gelir çünkü demokrasi iktidar ve muhalefetin varlığıyla sağlanabilecek bir şeydir. Düşünsenize bir ülke, çok demokratik bir ülke ve o ülkeyi yöneten bir kişi var ve başka alternatif yok. Bunun sandıkla, oy kullanılarak seçilmiş olması veya başka yöntemlerle çok beğeni toplaması, çok iyi işler yapması bunlar mümkün olabilir. Ben mümkün olmaz demiyorum ama bu demokrasi midir derseniz, bu demokrasi değildir. Dolayısıyla bizim demokrasi kültürümüz bugün zedeleniyor, demokrasi kültürümüz aşınıyor.

Adalet Bakanına yargı bağımsızlığı cevabı...

Türkiye'de sürekli ne diyor Adalet Bakanı? Örnek verelim; 'Türkiye bir hukuk devletidir, yargı bağımsızdır' diyor. Bu böyleyse bunu çok fazla söylemenize gerek yok ki. Siz niye 'yargı bağımsızdır' diye sürekli çıkış yaparsınız?  Çünkü birileri size yargının bağımsız olmadığı ile ilgili eleştiriler getiriyordur ve siz de 'hayır canım yargı bağımsızdır' diyorsunuzdur veya birileri, 'Türkiye'de hukuk kalmadı' diyordur ve siz de 'Hayır, Türkiye bir hukuk devletidir' diye çıkış yapıyorsunuzdur. Siz iktidar mensubusunuz ve ülkeyi yönetiyorsunuz. Ülkeyi yöneten bir mekanizma, ülkeyi yöneten insanlar, Türkiye hukuk devleti de olsa, yargı bağımsız da olsa,  bu söylenenler gerçeği yansıtmasa bile birileri bundan şikayet ediyorsa bunu çözmek durumunda değil midir? Siz bu şikayeti ortadan kaldırın. Bize yargının bağımsız olduğunu ya da Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu dikte etmenize gerek yok ki.

“Stratejik alanların hiçbirini özelleştiremezsiniz”

Bağımsız Türkiye partisi dışında hiçbir siyasi oluşum, hiçbir siyasi parti, çok net sözlerle söylüyorum, Türkiye'nin devletçi bir ekonomiye sahip olması gerektiğini dillendirmiyor. Zannediyorum ki devletçiliğin ne olduğunu da bilmiyorlar. Devletçilik ilkesini eğer benimseyeceksek siz limanları özelleştiremezsiniz, otoyolları özelleştiremezsiniz, devletin stratejik olarak belirleyeceği alanların hiçbirini özelleştiremezsiniz mesela savunma sanayisini özelleştirmek bence çok makul değildir.

“Herşeyi sattılar, vergiyi yüzde 89'a çıkardılar”

Türkiye'de bu özelleştirme başlığında ne var? Köprüler var. Ne dediler? Yap, işlet, devret! Ne demek yap, işlet, devret? Birisi gelecek, yapacak, işletecek, sonra devlete devredecek. Şimdi bunu aldılar,  devletin yaptığı, işlettiği köprüyü devretmeyi konuşuyorlar. Yani onu bile tersinden anlamak! Niye? 3-5 milyar dolar para gelecek! Şimdi bununla para toplamaya çalışıyoruz. İşletmeler elden çıktı, yatırımlar gitti, limanlar bizde değil, köprüler, otoyolları vesaire bizde değil. Fabrikalar kapandı. Hiçbir şeyde devlet kalmadı, her şeyi elinden çıkardı. Böyle bir ortam düşünün. Ama devletin paraya ihtiyacı var. Ne yapabilir devlet? Vergi toplar. 2024 yılı bütçemizin yüzde 89'u vergi. Yani devlet, 'Ben bu yıl 10 lira harcayacağım ve bu harcayacağım paranın 9 lirası vergi olarak milletin cebinden gelecek' diyor. Ben veriyorum parayı, sen veriyorsun, hepimiz veriyoruz parayı. Peki babacığım sen ne yapıyorsun orada? Onu harcıyor! Bu iş mi şimdi.

“Yüzde 10 refah içinde ama yüzde 90 ne olacak?”

Şimdi, 'Türkiye ne kadar gelişti. Şu kadar arabası olan insan var. Şu kadar bilmem nesi olan insan var. Şu zamanlarda işte bundan 30 sene önce bilmem ne yoktu bugün herkesin evinde bilmem ne var' diyenler var. Şimdi bu tip savunmalar yapılıyor. Yapılıyor da Türkiye 86 milyon, bunlar yüzde 10. 86 milyonun yüzde 10'u Yunanistan kadar. Koca bir devletten bahsediyoruz. Bu yüzde 10 çok ciddi refah içinde zaten. Hiçbir problem yok. Çok mutlular. Gelir elde ediyorlar. Kazanıyorlar, harcıyorlar, geziyorlar, tatile gidiyorlar. Çocukları çok güzel eğitim alıyor. Onlar da bizim kardeşlerimiz ve problem yok. Burası iyi. Biz burayı yaptık. Tamam. Ben diyorum ki kalan yüzde 90'nı ne yapacağız? Burada bir problem var. Bu yüzde 90 evinin kirasını ödeyemiyor. Benim etrafımda bir sürü öğrenci arkadaşımız var. Oturup sohbet ediyorum. Bir kahve 180 lira olmuş. Her gün bir kahve içse ayda 6 bin lira yapıyor. Türkiye'de kaç öğrencinin cep harçlığı 6 bin lira. 25  - 30 bin maaş alıp 22 bin lira  kira ödeyen bir baba evladına ne kadar cep harçlığı verebilir?

“Gençler uyuşturucu ve sanal kumar tuzağına düşüyor”

Türkiye'de her dört gençten biri, ne okuyor ne çalışıyor. Tehlikeye bakın. Sonra biz oturup 'uyuşturucuya bulaştılar, bahis çetelerinin ağına düştüler' diye ağlıyoruz. Bu adam ne okuyor, ne çalışıyor! Bu ne demek? Umudu yok, hayali yok, geleceğini görmüyor, psikolojik buhranda. Bunu yaşıyor gencimiz. Ondan sonra o çetelerin ağına düşüyor, hiçbir gelecek kurgulayamıyor.

BTP uyuşturucu ve kumara karşı harekete geçiyor

Biz Bağımsız Türkiye Partisi olarak önümüzdeki pazar günü start almak üzere Türkiye'nin 81 ilinin tamamında ve eş zamanlı olarak defalarca kez tekrarlanacak 8 haftalık bir program serisi belirledik. 8 hafta boyunca Türkiye'de gençleri salonlara toplayacağız. Salonlara yüzlerce gencimizi, anne babalarını, ailelerini de getireceğiz. Onlara uyuşturucunun zararlarını anlatacağız. Onlara bahsin, kumarın bir toplumu nasıl bitirdiğini ve çürüttüğünü anlatacağız. Çetelerin onları nasıl kullanabileceğini, kullandıktan sonra nasıl köşeye atacaklarını konuşacağız. Şimdi onun maksadı seninle dostluk değil. Onun maksadı sana torbacılık yaptırmak. Onun maksadı seni kullanmak. Onun maksadı senin emeğin üzerinden,  senin üzerinden para kazanmak ve kendini aklamak. Burada dostluk yok. O menfaat ilişkisi ortadan kalktığı anda sen onun artık bir daha tanımadığı kişisin. Bırak dostluğu  yüzüne bile bakmayacak. İşte bunu biz gençlerimize anlatmak istiyoruz. Türkiye'nin her yerinde, önümüzdeki 8 hafta boyunca eş zamanlı olarak bütün Türkiye'de gençlerimizi toplayabildiğimiz kadar gencimizi toplayıp bunları anlatacağız. Onlarda bir farkındalık oluşmasına, onların oralara değil vatana, millete, devlete aidiyetlerinin oluşmasına hizmet etmek istiyoruz. Biz gençlerimizi kazanacağız, kurtaracağız ve o gençlerin hepsine ben böyle bakıyorsam devletin ve iktidar da öyle bakmak zorunda. Onların hepsi bizim evladımız, benim evladımdan hiçbir farkı.”